Nefsi Mutmainne
Nefs'in dördüncü mertebesi de Nefs-i Mutmainne'dir ki, Kur'an-ı Kerim'de;
"Ey huzura eren Nefs." [467] biçiminde geçmektedir.
Nefs-i Mutmainne, kalbin nuruyla nurlanması tamamlanan Nefs'tir ki; sonunda, kötü özelliklerden uzaklaşmış ve güzel ahlâkla donanmıştır. Nefs emir altında sükûna erer ve şehevî arzulara karşı koymad doğan ıstırap ondan uzaklaşırsa, buna Nefs-i Mutmainne denir. [468]
"Nefs-i Mutmainne'ye bu ad, Hakk'ta sükûna ermesi ve onunla huzura kavuşması dolayısıyla verilmiştir. Bu durum, kötü fiiller ve kötü hatırlarla ilgiyi tamamen kestiği zamandır. Kötü hatırlar ondan tam anlamıyla uzaklaşmadıkça ona "Mutmainne" denmez." [469]
Ebu Nasr Serrâc Tûsî (V 378 H./988 M.)'nin ifadesiyle "Mutmainlik, aklı tam, imâm güçlü, bilgisi sağlam, zikri saf ve hakikati sabit olan bir kulun yüce bir hâlidir." [470]
İbn Kayyım (V 751H./1350 M.) mutmain olma ile ilgili olarak Tefsirciler'in görüşlerini şöyle özetlemiştir:
"İbn Abbas (r.a.) (V 68 H.) der ki:
"Mutmain olmak, doğrulamaktır."
Katâde (V 118 H./736 M.): "Allâhü Teâlâ'nın va'dettiği şeylerde gönlü mutmain olan kişi mü'mindir" der.
Hasan-ı Basrî (V 110 H./728 M.):
"Allah'ın bildirdiklerini doğrulamaktır."
Mücâhid (V 100 H./718 M.):
"Allah'ın Rabb'i olduğuna Nefs'in kesin olarak inanması; yapmasını emrettiği şeyleri gerçekleştirmesidir."
Mansûr'un:
"Allah'ı yakînen Rabb’bilen, emrine uyma uğrunda şiddetle hüzünlenen Nefs'tir" dediği nakledilir.
İbn Ebî Necîh de:
"Mutmain Nefs, Allah korkusundan huzur bulan Nefs'tir" der. Başka bir sözünde de:
"Allah'a kavuşacağını kesinlikle bilen Nefs'tir" demiştir.
Selefin mutmainlikle ilgili görüşleri, görüldüğü gibi iki temel esas üzerindeydi: Birincisi ilim ve amel tatmini, ikincisi de irâde ve amel tatminidir." [471]
Sûfîlerden Sehl b. Abdullah Tüsterî (V. 283 H./896 M.) şöyle der:
"Kulun kalbi Mevlâ'sında sükûn bulursa, onda itmi'nâna erer. Kulun herşeyle dostluğu güçlü olursa hali de kuvvetli olur." [472]
Şiblî'ye (V. 334 H./945 M.) Ebu Süleyman Dârânî'nin (V 216 H./830 M.);
"Nefs kuvvet kazanırsa itmi'nâna erer" sözünün ne demek olduğunu sorarlar; o da şöyle der:
"(Nefs,) kendisine gıda vereni bilip tanırsa itmi'nâna erer." [473]
Gerçek mutmainlik, ancak Allah'la ve O'nu anlamakla mümkün olur. Zira Cenâb-ı Hakk:
"Onlar ki; iman edip kalpleri Allah'ı zikirle mutmain olmuştur. Biliniz ki; kalpler ancak Allah'ı zikirle mutmain olur" [474] buyurmuştur. Kalbin tatmin olması; üzüntü, rahatsızlık ve acının gitmesiyle sükûna erip oturmasıdır. Allah ve O'nu zikretme olmadan kalbe mutmainlik aramak boşunadır. [475]
Serrâc Tûsî'nin (V. 378 H./988 M.) bildirdiğine göre mutmainliğin üç şekli vardır: [476]
"Birinci şekli: Avâm'ın mutmainliğidir. Çünkü onlar zikrettiklerinde, bu zikirlerinden dolayı mutmain olurlar. Yine onlar, rızıklarının bollaştırılması ve belâlardan kurtulmaları için yaptıkları dualarının kabul olunmasından haz duyarlar. Allâhü Teâlâ'nın; "Nefs-i Mutmainne" dediği şey, yani Allah'tan başka kötülükleri giderici ve engelleyici olmadığına inanmak, işte budur.
İkinci şekil: Havâss'ın (bazı özel kulların) mutmainliğidir. Zira onlar Allah'ın hükmüne razı olmuşlar, O'nun belâlarına sabretmişler, ihlâslı ve takvâlı olarak sükûn bulmuşlar ve Allah (c. c.)'ın;
"Kuşkusuz Allah, takva ve ihsan sahibi olanlarla beraberdir."; [477]
"Allah sabredenlerle beraberdir" [478] buyruğundaki "beraberdir" sözüyle itmi'nâna ve huzura ererler. Onların mutmainliği, Allah'a olan ibadetlerini görme ile karışıktır.
Üçüncü şekil de Havâssın Havâssı'nın mutmainliğidir. Bunlar, Allah'la itmi'nâna ermeye ve O'nunla birlikte huzur bulmaya, heybet ve azamet bakımından gönüllerinin güç yetiremeyeceğini bilirler. Zira Allâhü Teâlâ idrak edilebilen bir gaye değildir ve "O'nun benzeri hiçbirşey yoktur", [479] "ve O'na hiçbir kimse denk olamaz" [480] Gönlünde (Allah'tan başka) birtakım şeyler bulunan kimsenin kalbi neyle huzur ve sükun bulabilir? Allah'ı çok isteme ve dileme susuzluğuna düşen kişi, içinde evhânın akmadığı bir denize dalar." [481]
Makam-ı Sır olan Nefs-i Mutmainne'nin alâmet ve özellikleri şunlardır:
Cömertlik, tevekkül, tezellül (kendini küçük görme), gam, ibadet, şükür, rızâ ve ihsandır. [482] Ayrıca fakr, sabır, adalet, insaf, tahkik, merhamet, yakın, sözünde durmak, [483] kahramanlık, haya, yumuşak huyluluk [484] da onun vasıflarındandır. Güleryüzlülük, tam müşahede, sürekli huzur, büyüklere hürmet, kalp sevinci, tatlı dil, kusurları örtme ve hataları bağışlayıcı olmak gibi sıfatları da olan Nefs-i Mutmainne'nin seyri Allah ile birliktedir. Âlemi, Muhammedi hakikattir. Mahalli, sır; hâli, sâdık bir tatmin hâlidir. Kendisine gelen mânâ, şeriat sırlarıdır. [485]
Bu makamda sâlik, beşerî sıfatları ehadiyet sıfatında ifna edip Allâhü Teâlâ'nın ahlakıyla ahlâklanarak ilâhî sıfatlarla sıfatlanır. [486]
Nefs-i Mutmainne sahibi sâlike, zikir olarak "Hayy" ismi telkin edilir. Kelime-i Tevhid'e "Lâ mevcûde illallah (Allah'tan başka hiçbir varlık yoktur)" mânâsını verir. Bu aşamadaki sâlikte büyük bir kalp yumuşaklığı ortaya çıkar ve Allah aşkının ateşi günden güne artmaya başlar. Fakat henüz maddî âlemin perdelerinden kurtulamamıştır. Birtakım keşf ve kerametler ortaya çıkar. Bu evrede sâlik, çokça "İlâhî! Ente maksûdi ve rızâke matlûbî (Ey Rabb'im! Maksadım sensin ve istediğim de senin rızândır)" derse, Allah'ın sıfatları tecellî eder. Bazılarına; "Ey huzura eren Nefsi Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabb'ine dön! iyi kullarını arasına gir!" [487] müjdesi verilir. Ama bazılarına da bu makamda şeytan; kürsî üzerinde, bazılarına gök ile yer arasında, bazılarına da yanan ateş içerisinde görünüp, "Ben sizin en yüce tanrınızın [488]" v.b. sözlerle onu aldatmaya kalkışır. [489]
Nefs-i Mutmainne aşamasında fenâyı sıfat [490] gerçekleşir ve Cenâb-ı Hakk ile kul arasındaki perdeler kalkar. Bu makama ulaşan sâlik, kendisinin tam olgunluğa erdiğini, doruğa, makamların en üstününe ulaştığını zanneder. Ama giderek eski beşerî sıfatlarına geri döner. Bu nedenle acele etmemeli, sabırla seyr-u sülük yoluna devam etmelidir. [491]
"Nefs-i Mutmainne'nin hudûu Üns'ten, huşûu da Heybet'tendir. [492] Huşu ve hudû, birbirine oldukça yakındır. Ancak aralarında ruhun işaretiyle anlaşılan latîf bir fark vardır." [493]
Mutmainne makamı sâlikin ulaştığı uç nokta, Ehlullah'ın da başlangıç noktasıdır. [494] Nefs-i Mutmainne dâhil, buraya kadarki Nefs mertebeleri çalışarak elde edilebilir. Ancak bundan sonrakiler Cenâb-ı Hakk'ın lütfuna bağlıdır. [495]
Nefs-i Mutmainne mertebesinden sonraki aşamalarda sâlik için ne ruhtan ve ne de mevcudattan eser kalır. Hakk'tan başka her ne varsa fena olur. O âna kadarki hevâ sıfatı, muhabbete; gazap sıfatı da aşka dönüşür. Bu menzil "Ruh-i Kudsiyye" makamıdır. Bu aşamadaki ilim aklî değil, zevkidir; tadmayan bilmez. Bu makamda Yüce Allah, insanın gören gözü, tutan eli, işiten kulağı olur. Âşık ile maşuk, zâkir ile mezkûr bir olur; Hakk'ı Hakk'la anlar. Buraya istiğrak âlemi derler. İnsan aklı buraya giremez. [496]
"Ey huzura eren Nefs." [467] biçiminde geçmektedir.
Nefs-i Mutmainne, kalbin nuruyla nurlanması tamamlanan Nefs'tir ki; sonunda, kötü özelliklerden uzaklaşmış ve güzel ahlâkla donanmıştır. Nefs emir altında sükûna erer ve şehevî arzulara karşı koymad doğan ıstırap ondan uzaklaşırsa, buna Nefs-i Mutmainne denir. [468]
"Nefs-i Mutmainne'ye bu ad, Hakk'ta sükûna ermesi ve onunla huzura kavuşması dolayısıyla verilmiştir. Bu durum, kötü fiiller ve kötü hatırlarla ilgiyi tamamen kestiği zamandır. Kötü hatırlar ondan tam anlamıyla uzaklaşmadıkça ona "Mutmainne" denmez." [469]
Ebu Nasr Serrâc Tûsî (V 378 H./988 M.)'nin ifadesiyle "Mutmainlik, aklı tam, imâm güçlü, bilgisi sağlam, zikri saf ve hakikati sabit olan bir kulun yüce bir hâlidir." [470]
İbn Kayyım (V 751H./1350 M.) mutmain olma ile ilgili olarak Tefsirciler'in görüşlerini şöyle özetlemiştir:
"İbn Abbas (r.a.) (V 68 H.) der ki:
"Mutmain olmak, doğrulamaktır."
Katâde (V 118 H./736 M.): "Allâhü Teâlâ'nın va'dettiği şeylerde gönlü mutmain olan kişi mü'mindir" der.
Hasan-ı Basrî (V 110 H./728 M.):
"Allah'ın bildirdiklerini doğrulamaktır."
Mücâhid (V 100 H./718 M.):
"Allah'ın Rabb'i olduğuna Nefs'in kesin olarak inanması; yapmasını emrettiği şeyleri gerçekleştirmesidir."
Mansûr'un:
"Allah'ı yakînen Rabb’bilen, emrine uyma uğrunda şiddetle hüzünlenen Nefs'tir" dediği nakledilir.
İbn Ebî Necîh de:
"Mutmain Nefs, Allah korkusundan huzur bulan Nefs'tir" der. Başka bir sözünde de:
"Allah'a kavuşacağını kesinlikle bilen Nefs'tir" demiştir.
Selefin mutmainlikle ilgili görüşleri, görüldüğü gibi iki temel esas üzerindeydi: Birincisi ilim ve amel tatmini, ikincisi de irâde ve amel tatminidir." [471]
Sûfîlerden Sehl b. Abdullah Tüsterî (V. 283 H./896 M.) şöyle der:
"Kulun kalbi Mevlâ'sında sükûn bulursa, onda itmi'nâna erer. Kulun herşeyle dostluğu güçlü olursa hali de kuvvetli olur." [472]
Şiblî'ye (V. 334 H./945 M.) Ebu Süleyman Dârânî'nin (V 216 H./830 M.);
"Nefs kuvvet kazanırsa itmi'nâna erer" sözünün ne demek olduğunu sorarlar; o da şöyle der:
"(Nefs,) kendisine gıda vereni bilip tanırsa itmi'nâna erer." [473]
Gerçek mutmainlik, ancak Allah'la ve O'nu anlamakla mümkün olur. Zira Cenâb-ı Hakk:
"Onlar ki; iman edip kalpleri Allah'ı zikirle mutmain olmuştur. Biliniz ki; kalpler ancak Allah'ı zikirle mutmain olur" [474] buyurmuştur. Kalbin tatmin olması; üzüntü, rahatsızlık ve acının gitmesiyle sükûna erip oturmasıdır. Allah ve O'nu zikretme olmadan kalbe mutmainlik aramak boşunadır. [475]
Serrâc Tûsî'nin (V. 378 H./988 M.) bildirdiğine göre mutmainliğin üç şekli vardır: [476]
"Birinci şekli: Avâm'ın mutmainliğidir. Çünkü onlar zikrettiklerinde, bu zikirlerinden dolayı mutmain olurlar. Yine onlar, rızıklarının bollaştırılması ve belâlardan kurtulmaları için yaptıkları dualarının kabul olunmasından haz duyarlar. Allâhü Teâlâ'nın; "Nefs-i Mutmainne" dediği şey, yani Allah'tan başka kötülükleri giderici ve engelleyici olmadığına inanmak, işte budur.
İkinci şekil: Havâss'ın (bazı özel kulların) mutmainliğidir. Zira onlar Allah'ın hükmüne razı olmuşlar, O'nun belâlarına sabretmişler, ihlâslı ve takvâlı olarak sükûn bulmuşlar ve Allah (c. c.)'ın;
"Kuşkusuz Allah, takva ve ihsan sahibi olanlarla beraberdir."; [477]
"Allah sabredenlerle beraberdir" [478] buyruğundaki "beraberdir" sözüyle itmi'nâna ve huzura ererler. Onların mutmainliği, Allah'a olan ibadetlerini görme ile karışıktır.
Üçüncü şekil de Havâssın Havâssı'nın mutmainliğidir. Bunlar, Allah'la itmi'nâna ermeye ve O'nunla birlikte huzur bulmaya, heybet ve azamet bakımından gönüllerinin güç yetiremeyeceğini bilirler. Zira Allâhü Teâlâ idrak edilebilen bir gaye değildir ve "O'nun benzeri hiçbirşey yoktur", [479] "ve O'na hiçbir kimse denk olamaz" [480] Gönlünde (Allah'tan başka) birtakım şeyler bulunan kimsenin kalbi neyle huzur ve sükun bulabilir? Allah'ı çok isteme ve dileme susuzluğuna düşen kişi, içinde evhânın akmadığı bir denize dalar." [481]
Makam-ı Sır olan Nefs-i Mutmainne'nin alâmet ve özellikleri şunlardır:
Cömertlik, tevekkül, tezellül (kendini küçük görme), gam, ibadet, şükür, rızâ ve ihsandır. [482] Ayrıca fakr, sabır, adalet, insaf, tahkik, merhamet, yakın, sözünde durmak, [483] kahramanlık, haya, yumuşak huyluluk [484] da onun vasıflarındandır. Güleryüzlülük, tam müşahede, sürekli huzur, büyüklere hürmet, kalp sevinci, tatlı dil, kusurları örtme ve hataları bağışlayıcı olmak gibi sıfatları da olan Nefs-i Mutmainne'nin seyri Allah ile birliktedir. Âlemi, Muhammedi hakikattir. Mahalli, sır; hâli, sâdık bir tatmin hâlidir. Kendisine gelen mânâ, şeriat sırlarıdır. [485]
Bu makamda sâlik, beşerî sıfatları ehadiyet sıfatında ifna edip Allâhü Teâlâ'nın ahlakıyla ahlâklanarak ilâhî sıfatlarla sıfatlanır. [486]
Nefs-i Mutmainne sahibi sâlike, zikir olarak "Hayy" ismi telkin edilir. Kelime-i Tevhid'e "Lâ mevcûde illallah (Allah'tan başka hiçbir varlık yoktur)" mânâsını verir. Bu aşamadaki sâlikte büyük bir kalp yumuşaklığı ortaya çıkar ve Allah aşkının ateşi günden güne artmaya başlar. Fakat henüz maddî âlemin perdelerinden kurtulamamıştır. Birtakım keşf ve kerametler ortaya çıkar. Bu evrede sâlik, çokça "İlâhî! Ente maksûdi ve rızâke matlûbî (Ey Rabb'im! Maksadım sensin ve istediğim de senin rızândır)" derse, Allah'ın sıfatları tecellî eder. Bazılarına; "Ey huzura eren Nefsi Razı edici ve razı edilmiş olarak Rabb'ine dön! iyi kullarını arasına gir!" [487] müjdesi verilir. Ama bazılarına da bu makamda şeytan; kürsî üzerinde, bazılarına gök ile yer arasında, bazılarına da yanan ateş içerisinde görünüp, "Ben sizin en yüce tanrınızın [488]" v.b. sözlerle onu aldatmaya kalkışır. [489]
Nefs-i Mutmainne aşamasında fenâyı sıfat [490] gerçekleşir ve Cenâb-ı Hakk ile kul arasındaki perdeler kalkar. Bu makama ulaşan sâlik, kendisinin tam olgunluğa erdiğini, doruğa, makamların en üstününe ulaştığını zanneder. Ama giderek eski beşerî sıfatlarına geri döner. Bu nedenle acele etmemeli, sabırla seyr-u sülük yoluna devam etmelidir. [491]
"Nefs-i Mutmainne'nin hudûu Üns'ten, huşûu da Heybet'tendir. [492] Huşu ve hudû, birbirine oldukça yakındır. Ancak aralarında ruhun işaretiyle anlaşılan latîf bir fark vardır." [493]
Mutmainne makamı sâlikin ulaştığı uç nokta, Ehlullah'ın da başlangıç noktasıdır. [494] Nefs-i Mutmainne dâhil, buraya kadarki Nefs mertebeleri çalışarak elde edilebilir. Ancak bundan sonrakiler Cenâb-ı Hakk'ın lütfuna bağlıdır. [495]
Nefs-i Mutmainne mertebesinden sonraki aşamalarda sâlik için ne ruhtan ve ne de mevcudattan eser kalır. Hakk'tan başka her ne varsa fena olur. O âna kadarki hevâ sıfatı, muhabbete; gazap sıfatı da aşka dönüşür. Bu menzil "Ruh-i Kudsiyye" makamıdır. Bu aşamadaki ilim aklî değil, zevkidir; tadmayan bilmez. Bu makamda Yüce Allah, insanın gören gözü, tutan eli, işiten kulağı olur. Âşık ile maşuk, zâkir ile mezkûr bir olur; Hakk'ı Hakk'la anlar. Buraya istiğrak âlemi derler. İnsan aklı buraya giremez. [496]
Nefsin Kısımları
- Nefsi Emmâre
- Nefsi Kamile
- Nefsi Levvame
- Nefsi Mardiyye
- Nefsi Mutmainne
- Nefsi Mülhime
- Nefsi Radiyye